Ye Gucci'm Ye


Hepimizin zaafları var. Özellikle de giydikleriyle kişiliği ve mevkisi tanımlanmış biri olarak Nasreddin Hoca gibi davranmakta fayda görüyorum. Hayat görüşüm tamamen o minvalde ilerliyor. Köprüden geçiyorum diye bana dayı diyenleri, yüzüme gülenleri, para sayesinde etrafımdaki çemberin tribünlerinde izleyenleri çok net görüyorum. Penaltıyı kaçırırsam yuhlamaya başlayacaklar ama şimdi şak şaklıyorlar.

Zaaflarım yüzünden görünüşümün dahil edildiği camianın ağızlara sakız edilmesinden hoşlanmasam da artık insanların ne dedikleriyle değil insanlık derecesiyle alakadar olmak dışında derdim yok. Kim ne yapıyorsa kendine yapıyor ve içinden geçen kötülük bile bir enerjiye dönüşüp o kişinin etrafında görünmez bir fanusa dönüşüyor. Görüyorum. Üzülüyorum fanusun içinde havasız kalmış ve çürüyen ve bunun farkında olmadan yaşayan zavallıları görüp, ama bilmiyorlar diyorum. Bilselerdi belki onlar da... Çok bildiğimden de değil bu acımasız halim.

Çok acımasız bakıyorum bazen hayata. Çünkü nasıl olursa olsun geçmişimden gelen hayaletler o acı travmayı körükleyip duruyor. Samimiyet aramak fazla romantik kaçıyor. Bundan yıllar öncesinde baş örtülü biçimde gittiğim bilgisayar mağazasından disket alırken maruz kaldığım bakışların, bugün hala paranoyasını yaşıyorum. Şükür ki benim gibi sinik kalmayı seçmeyenler sayesinde bugün daha rahatım o mağazalarda. İnsanların düşünme biçimlerinin dalgalanmaya başlaması ve normalin içinde tanımlanmak güzel. Bazen o his şiddetleniyor.

Sanki parasını ödediğim halde benden para isteyen ve ödeme yapmadığımda ısrarcı bir şoförün kullandığı halk otobüsünde yol almaya mahkummuşum gibi bir psikoloji bu. Moralimin bozuk olduğu zamanlarda kendimi teskin etmek için hala kitaplarım ve filmlerim var, işe yarıyorlar. Kafasını kuma gömmüş hayvanlar gibiyim işte o anlar. Bundan utandığım da söylenemez. Tabiatım böyleyse ne yapayım. İnsanları eleştirecek kadar kibre kapılırsan, kendini yargılamaktan acizken onların eksiklikleriyle oyalanmaya başlarsan başka başka tuzaklara çekilmiş buluyorsun kendini. En iyisi Esra diyorum, sessizliğine ve kendi dünyanda tıkılı kalmaya devam et. Ne şeytanı gör ne de Kulhuvallah'ı oku derdi anneannem. İşte tam da öyleyim.

İyiliği emret, kötülükten sakındır, dinini tebliğ et emrine uyabilecek kadar iyi biri değilim. Ya da kendime öyle dalmıştım ki öyle bir ruh haline hiç sahip olamadım. İnsanlara o açıdan bir faydam yok. Gerçi başka açılardan faydam olduğu da söylenemez. Tüketim robotluğu yapmak dışında bir faaliyetim yok. Tembellikten değil. Bazı şeyler insanın içinden gelmeli, işte o zaman değerli. İnsanlar benden bir şey istedikleri zaman canımı verebilecek kadar çok uğraşarak istediklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Huy işte. Başka türlü içim rahat etmiyor. Bunu kullananlar yüzünden de soğudum işte insan içine çıkma faaliyetinden. Sömürülmek koymuyor da işte samimiyet dedim ya, bir noktada bittiğini okuyorum gözlerde ve ben de artık bitmişim diyorum.

Eskiden giyim kuşamıma, cildime, saçıma çok da önem vermezdim. Fiziğim düzgün olsa da tesettürlü olma halinin ifrat tefrit dengesini bulamamaktan sanırım, paspaldım biraz da. Herhalde yaşlılık komplekslerinin bana verdiği yetkiye dayanarak kendime bir kaç yıldır iyi bakıyorum. Beden bir emanetse aldığım gibi geri verebilmem için bunlar lazım diyorum. Nefsimin sesini kesmesi hiç kolay olmuyor. Bazen bir eteğe yüz liradan fazla para vermek normal mi diyorum. Aldıktan sonra pişmanlık duyuyorum bir an ama giyince de çok iyi hissediyorum kendimi. Helali kendimize haram kılmak da bir çeşit günah sonuçta. Sonra Peygamber efendimiz (SAV) evinizi ziyaret etse nelerden utanırdınız temalı bir yazı vardı. O aklıma geliyor. Tarkan dinlerken, Camus okurken ya da House izlerken de öyle. İçime suçluluk hissi düşüyor.

Kendini geliştirme takıntısının tezahürleri yüzünden çok yönlü bir insan oluşum da aynı travmanın sonuçları. Yaşadıklarımdan ibaretim herkes gibi. Aynı rüyanın kahramanlarıyız yani. Sevmediğim mahalle teyzeleri,  arkadaş görünümlü dedikoducular, tuhaf akrabalar, aynı havayı soluduğum şehrin insanlarıyla birbirine değen, aynı dalga boylarından geçen bir hayatım var. Ve nasıl oluyorsa oluyor, insanlık hali, bu cehennemi bile sevdiriyor Rabbim. Ölüm ne kadar da uzak geliyor. İyi ki de diyorum -hayal işte rahatlatıyor- gelecek diye bir şey var hala. Belki onlar başka türlü dertlerle uğraşacaklarından (küresel ısınma, susuzluk, afetler) birbirlerini yemeye vakit bulamayacak, hiç değilse potansiyel tehlike ve düşman olarak görülmenin psikolojisini yaşamayacaklar.

9 yorum :

Bayram Kombesi dedi ki...

merhaba, ilk ziyaretim bu blogu. Izlemeye aldim. Guzelpaylasimlarda bulusmayi temenni ediyorum, sevgiler.

Esra Rebele dedi ki...

Teşekkür ederim. Bilmukabele. Hoş geldiniz.

Esra Rebele dedi ki...

Ultra lüks markalardan hatta onların taklitlerinden falan bir kıyafetim, aksesuarım olmadı. İsraf olarak görmüşümdür hep. Ama normal fiyatlı bazı markaların ürünlerini giyinmeyi seviyorum. Evde neyse de sosyal ortamlarda sadece kapanmayı düşünerek giyinemiyorum maalesef. İkisinin ortasını bulmaya çalışıyorum. Takıntı haline getirmenin psikolojik nedenleri var. Sosyal statü edinmek, edinmeye çabalamak, milleti kendine güldürmemek gibi kişinin kendine ettiği eziyetlerden bir tanesi diyebiliriz. =)

Adsız dedi ki...

Merhaba esracımm,
bende 120 kişilik bir şirkette çalışan tek tesetturluyum benden başkası yok ve almıyolarda zaten! çunku onlar iş goruşmesine açık gelip kapalı olduklarını soyluyorlarmış ama ben kapalı gittim ve kapalı çalışıyorum ne mutlu bana...
gelelim markalı şeylere evet ultra luks markalara deli paralar vermek çok gereksiz kii zaten bizim ne eşarp aşkımız biter ne de kıyafet aşkımız :))) oyle luks markalara ciddi paralar vermeyelim zaten dimi :)
bende lv den vazgecemiyorum maleseffffff

Esra Rebele dedi ki...

Vallahi aşk gibi oluyor bazen gözü görmüyor insanın. Her daim dizginlemeye çalışsam da bazen benim limitimin de ucundan kaçtığı oluyor. =)

Geçen gün bir hoca efendi en fazla üç çeşit kıyafete cevaz verdi, gerisi israftır dedi. Vay anasını ölmüşüz dedim. =)

Adsız dedi ki...

amannn 3 çeşitmiii cehennemde yerim hazır o vakit:ppp ayyy yaaa gecen hafta bi düğün vardıı eşime aşkımmm yaa benn ne giycemmm pufff giyecek bişe bulamıyorum dedimmm. adamın gozleri portlediiii :D:D:D aşkımmm senin kıyafetlerinle 3 ulke giyinirr ne dion sen dedi sustum ahaahah :)

Dilekce.. dedi ki...

Merhaba, bu yazı beni derinden etkiledi, bir çok cümlesini sanki ben kurmuşum, ben yazmışım.. Kendimden birşeyler bulmak hoşuma gitti doğrusu..

En çok da şöyle başlayan cümleyi sevdim;

İnsanları eleştirecek kadar kibre kapılırsan..

seyyahmimoza dedi ki...

sevgili esra bloğuna ilk ziyaretim.bir bloğu takip etmeden önce yaptığım şey bloktaki ilk yazıları okumaktır.saatlerdir bloğundayım.yzmış olduğun yazıların hepsi mükemmel,hepsi beni bana anlatıyor.ama bu yazı beni tamamen sarstı.doğru bildiğimiz yanlışlar,yanlış sandığımız doğrular...ve kendini kendi toplumunda "öteki" hissetmek.inan yazdılarının hepsini yaşadım.bazen senin gibi kendimi geri çektim bazen olmadık yerlerde sesimi yükselttim.ama zamanla ikisinin de yanlış olduğunu fark ettim:ne kendimi çektim ne sesimi yükselttim.sadece başörtümle "ben de buradayım" ve hep olacağım mesajını verdim.rahatsız olanlar zaten gittiler;gerisi de bana lazım olanlardı.
hiçbir zaman kıyafet ve eşarp için yüksek meblalar ödemedim çok şükür.tesettürünü de markaya hapsedip beni de o kafese sokmaya çalışanlardan ben uzak durdum.şükür mutluyum:))
sevgiyle...

Esra Rebele dedi ki...

Çok teşekkür ederim.

 

Blogroll

sardunya, yasemin, zeytin, jacobinia, lonicera, hydrangea