Zamanın Anlamı


İmajlar, şeylerden bahsedildiğinde aklımızda belirir. Şeyleri değil onlara aklımızda yüklediğimiz imajları görmeye başlarız bir yerden sonra. İşte o sınır çok önemlidir. Zira gördüğümüzün şey mi yoksa imajı mı olduğunun ayrımına varabilmek bir marifete tabidir. Bu noktada çaresiz kaldığımız andır. Dimağımıza imaj yükleyen çevresel faktörlerin bolluğu kafamızı karıştırır. Ya bu faktörleri filtre etmeyi seçip dar bir çerçevenin içinde yaşamayı seçmemiz lazımdır ya da çivinin çiviyi sökeceği iddiasına bir şans veririz. Birinci yolda iş kolaydır. Belli insanlarla görüşmek, kitapları okumak, filmleri izlemek gibi. Alabileceğimiz bilginin sınırlı olması dışında bir yan etkisi olmaz. İkinci yolsa zordur. Zihnin kapasitesini zorlamak iyidir de, abuk sabuk şeyleri filtre etmenin bir yolu öyle kolay bulunmaz.

Zavallı aklımız gereksiz olarak gördüklerini bize hissettirmeden unutturur. Peki aklımızın bizim gönlümüzden geçenleri de unutturması mümkünken ne yapmamız gerekir? Gözden uzak olanın ırak olduğu gönülleri suçlamaz mıyız bazen? Vefa'nın yalnızca bir semt adı olarak anılması kızdırmaz mı? Demek ki kızdırmamalı. Sevdiğimiz insanların bir yerde hala yaşıyor olduğunu bilmenin bile içimizi ısıtması kafi. Neden aramadı, hiç gelmiyor, sevmiyor, değersiz miyim... Bir sürü şey düşünürüz. Bunları kenara itelemek için çevresel faktörlerimizin bombardımanına geri dönelim en iyisi.

Bir dolmuşta sevmediğim bir müzik türünün iğrenç bir örneğine maruz bırakılmak benim tercihim değilken kafamın içinde tınısının yankılanması... Sevdiğim bir insan seviyor diye izlediğim filmin ilerleyişi hoşuma gitmediği halde sonuna kadar dayanmam, yapmacık karakterlerin belleğimde bir yer işgal edecek kadar içime girmesi... Bu kadar popülermiş, bakayım nasılmış diye başlayıp yarısına kadar gelemediğim bir kitap için harcadığım zaman... Adını koyuyorum, müsriflik. Zamanı zayi etmemek adına zamanı nasıl harcayacağını düşünerek zamanını zayi eden birine dönüşmek... İnsanoğlu döngü manyağı olmaya alışkın neyse ki...

Ne diyorduk? İmajlar. Popüler iletişim teranelerinin belki bir satır arasında, belki bir haberi veriş şeklinin bıraktığı hissiyatta ya da köşe yazısının alt metninden akıp nöronlarıma hücum eden her şey, yarın alacağım çayın paketinin renginin belirliyor. Peki öbürünü nasıl etkiliyor diye düşünüyorum. Mesela kurban bayramı dediklerinde, kesim alanındaki artıklar, kurumuş kan renginde bir görüntü ve kokuyla mı anımsıyor o sembolik ritüeli? Çağrışımına etken olabilecek ve aslında fikrinin belli olduğu bir kavramı dış cenahın penceresi nispetince mi görüyor? Benim aklıma İbrahim (a.s) gelirken, o sadece eli kanlı kasapları mı hatırlıyor?

Böyle gariplikler geçiyor içimden. Bağırıyorlar bir müddet. Sonra susuyorlar. Bayramda kan değmiş eski ve rengi uçmuş eteğimle, bağdaş kurduğum yerde, tahta bir sofranın üzerinde, elim uyuşuncaya dek et doğramış olduğumu gösteren fotoğrafı gören biriyle, bayramın son günündeki halimi gösteren fotoğrafı gören başka biri beni bir modele oturtmaya çalıştığında aslında hata mı etmiş oluyor? İkisinden biri mi hatalı yoksa ikisi de mi? İki resmi gören sadece benken... Herkes aynı açıdan göremiyor. Gördüğü yerdekine göre muamele ediyor. Birbiriniz için zamanımız yok. Zamanımız olsa bile karşı tarafın anlayacağı kadarız. Belki birinci yolu seçmiştir ki onunla iletişim namümkün. İkinci yoldakinin aklı sürekli karışıktı zaten. O zaman kime kızabiliriz ki.


Bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı. 

4 yorum :

Adsız dedi ki...

Canımm sen nerelerdesinnnn ????? Merakk ettim senii

Esra Rebele dedi ki...

Canım iyiyim ben. =) Bayram öncesi ve sonrası geçen yoğunluğun bünyemdeki tembelleştirici etkisinden hala kurtulamadım. Ama daha faal olurum bundan sonra. Öperim,selamlar.

STYLE M dedi ki...

en sevdigim sözdür...
bilmiyorlar,bilseler yapmazlardi sefkati anlatir bana hep muhtac oldugumuz bekledigimiz sefkati...

Esra Rebele dedi ki...

Ben de çok seviyorum. Bazen birilerine çok sinirlendiğimde aklıma geliyor. Kendimi frenlemeye çalışıyorum.

 

Blogroll

sardunya, yasemin, zeytin, jacobinia, lonicera, hydrangea